

GİRİŞ
Babalık kurumu, hem bireysel hem de toplumsal düzeyde bir kimlik ve aidiyet meselesi olduğu kadar, hukuki açıdan da çocuğun şahsiyet haklarının korunması, nafaka ve miras haklarının güvence altına alınması bakımından merkezi bir rol oynamaktadır. Türk Medeni Kanunu’nda evlilik dışı doğan çocuk ile baba arasında soybağının kurulabilmesi için öngörülen yollardan biri olan babalık davası, özel hukukun aile hukuku dalında, kişiye sıkı sıkıya bağlı ve kamu düzenini yakından ilgilendiren niteliğiyle dikkat çekmektedir[1].
Bu çalışmada, babalık davasının konusu, tarafları, süresi, görevli ve yetkili mahkeme, ispat rejimi, babalık karinesi ve dava sonucunda doğan hukuki neticeler, hem doktrinel görüşler hem de yargı içtihatları ışığında değerlendirilecektir.
BABALIK HÜKMÜ
Çoçuğun ana ile soybağının kurulması doğum ile doğal yönden gerçekleşmektedir. Doğumun analık bakımından sağladığı aleniyet, babalık açısından geçerli değildir. Ananın evli olması durumunda, eşler arasında sadakat yükümlülüğü kapsamında, aksi ispat edilene kadar doğuran kadının eşinin baba olduğu kabul edilmektedir. Evlilik birliği içinde doğan çocuğun babasının, kadının eşi olduğundan hareketle, babanın çocukla olan soybağının kurulmasında bir sorun yaşanmamaktadır. Ancak diğer taraftan evli olmayan kadının, dünyaya getirmiş olduğu çocuğun da bir babasının olduğu aşikârdır. Toplumun temel taşı ailenin korunması hukuk sistemi açısından önemli bir ölçüt olmakla birlikte, evlilik birliği dışında doğan çocukların, babalarını tanıması ve onlarla sağlıklı bir iletişim kurması beklenmektedir. [2]
Çocuğun yüksek yararı, ana ve babanın yaratacağı şefkatli ortamın varlığı ile doğru orantılıdır. Sosyal bir birey olmanın getirmiş olduğu özellikler sebebiyle çocuğun doğumla bilrikte ana ve babası, daha sonrasında toplumla sağlıklı ilişkiler kurması önem taşımaktadır. Ana ve babanın yokluğunda yaşanabilecek travmalar, çocuğun geleceğini yakından etkilemektedir. Çocuğun, ana ve babası ile ilişkisi kurması onları fiziksel olarak tanımasını ve soy bağı ilişkisinin hukuken kurulmasına dayanmaktadır. Ananın evli olmaması çocuk ile arasındaki soybağının kurulmasında önem taşımazken, babanın kim olduğu konusunun tereddütlere yol açması ve çocuk ile arasındaki soybağının kurulmasına engel yaratmaktadır. Bu durumda, çocuk ile baba arasında soybağının, babanın isteği ve kabulü ile kurulabileceği gibi babanın çocuğu inkar ya da tanımayı reddetmesi halinde mahkeme kararıyla kurulması mümkündür. Başka bir ifade ile kanun koyucu evlilik birliği dışında doğan bir çocuğu kendi istek ve beyanları ile tanımayan genetik babanın, babalık vasfının mahkemenin vereceği karar ile belirlenmesidir. Babalık hükmü, evlilik dışında doğan bir çocuğun gerçek ve genetik babasının hükmen belirlenmesine dair dava niteliğindedir. Mahkemenin dava sonucunda verdiği karar “babalık hükmü” olarak ifade edilmektedir. Babalık davasında, çocuğun baba ile soybağının kurulabilmesinde çocuğun başka bir erkekle soybağının bulunmaması gerekmektedir. Türk Medeni Kanunu m.282 hükmünde “Çocuk ile baba arasında soy bağı; ana ile evlilik, tanıma veya hâkim hükmü ile kurulur.” düzenlemesi yer almaktadır. Buna göre çocuk ile baba arasında üç şekilde soy bağı ilişkisi kurulmaktadır. Ana ile evlilik, tanıma ya da hâkim hükmü ile soy bağının kurulacağı açıkça düzenlenmiştir. Bunlardan başka Türk Medeni Kanunu m.282/3 hükmünde ayrıca soybağının “evlat edinme” yolu ile de kurulacağı belirtilmiştir. Kanun gerekçesinde de bu maddede çocuk ile baba arasındaki soybağının kurulmasına imkan tanıyan hukuki durumlar sayılmıştır. Buna göre çocuk ile baba arasındaki soybağının hukuken kurulmasına kaynak teşkil eden hukuki olayların, evlilik, tanıma veya hakim kararı olduğu vurgulanmıştır. Fıkrada yer alan evlilik kavramı hem çocuğun doğduğu anda ana ve baba arasında gerçekleşen evlilik olarak anlaşılmaktadır. Çocuk doğduktan sonra ana ve baba arasında yapılan evlilikte “Kocanın Babalığı” başlığı altına düzenlenen Türk Medeni Kanunu m.285 düzenlemesinde yer alan babalık karinesine işaret edilmektedir. İlgili madde f.3’te sözleşmeden doğan soybağının kurulmasına imkan sağlayan evlat edinme ise bu ilişkinin kurulmasına kaynak olarak gösterilmektedir
BABALIK DAVASININ KONUSU VE HUKUKİ NİTELİĞİ
Türk Medeni Kanunu, babalık davası ile evlilik dışında doğan çocukla babası arasında hukuki soybağının belirlenmesini sağlayan bir dava niteliğindedir. Davanın konusunu, çocuk ile baba arasındaki soybağının mahkeme tarafından belirlenmesi oluşturmaktadır. Bu dava, soybağı ilişkisini tesis etmek suretiyle çocuğun kişisel ve mali haklarının korunmasını sağlar. Hukuki niteliği itibarıyla kurucu etkiye sahip bir tespit davasıdır [3]. Dava sonucunda verilen karar, geçmişe etkili biçimde, çocuğun doğum anından itibaren geçerli sayılacak şekilde bir soybağı ilişkisi doğurur [4].
BABALIK DAVASININ TARAFLARI
A. Davacı Taraf
Türk Medeni Kanunu’na göre bu dava, çocuğun annesi tarafından çocuğun doğumundan itibaren bir yıl içinde veya çocuğun kendisi tarafından, ergin olmasından itibaren bir yıl içinde açılabilir (TMK m. 301-303). Çocuk adına dava açma hakkı, küçüğün yasal temsilcisine de tanınmıştır [5].
B. Davalı Taraf
Dava, baba olduğu ileri sürülen kişiye karşı yöneltilir. Söz konusu kişinin ölümü hâlinde, dava onun mirasçılarına karşı yürütülür (TMK m. 301/2). Ancak ölüm öncesi açılmamış bir davanın, doğrudan ölü kişiye yöneltilmesi elbette mümkün değildir. Bu durum uygulamada çeşitli usul sorunlarını beraberinde getirmektedir [6].
SÜRE VE HAK DÜŞÜRÜCÜ NİTELİK
TMK m.303 gereğince babalık davasının, çocuğun doğumundan önce ve sonra da açılabileceği düzenlenmiştir. Ancak çocuğun doğumundan sonra açılacak davanın bir yıllık hak düşürücü süreye tabi olacağı açıkça belirtilmiştir. Babalık davasının süreye bağlanmış olması, soybağının kamu düzeniyle olan ilişkisiyle çelişir nitelikte görünse de, hukuki güvenliğin sağlanması ve ispat güçlüğünün zamanla artması gerekçeleriyle kanun koyucu tarafından öngörülmüştür. TMK m. 303’e göre:
Bu süreler hak düşürücü nitelikte olup mahkemece re’sen dikkate alınır.
TMK m.303/f.2 hükmü ise Anayasa Mahkemesi’nin 27/10/2011 tarihli 2010/71 Esas, 2011/143 Karar sayılı kararı ile iptal edilmiştir. Bu fıkrada yer alan “Çocuğun açacağı babalık davası için bir yıllık hak düşürücü süre, çocuğa doğumdan sonra kayyım atanmışsa, atamanın kayyıma tebliği tarihinde, hiç kayyım atanmamışsa çocuğun ergin olduğu tarihte işlemeye başlar” hükmü Anayasa’ya aykırı bulunarak AYM tarafından iptal edilmiştir. AYM kararının Resmi Gazete’de yayımlanmak üzere yayımlandığı tarihten bir yıl sonra yürürlüğe girmesi gerektiğine hükmedildiğinden iptal hükmünün 07/02/2013 tarihinden sonra çocuğa kayyım atanmış olsun ya da olmasın çocuğun açacağı babalık davası bakımından herhangi bir süreye tabi olmadığı düzenlenmiştir.
BABALIK DAVASINDA GÖREVLİ VE YETKİLİ MAHKEME
A. Görevli Mahkeme
Davanın niteliği gereği, görevli mahkeme aile mahkemesidir (4787 sayılı Kanun m. 4). İhtisas mahkemesi olarak aile mahkemesinin bulunmadığı yerlerde, asliye hukuk mahkemesi bu sıfatla görevlidir.
B. Yetkili Mahkeme
Yetkili mahkeme ise TMK m.283 hükmü gereğince soybağına ilişkin davalar, taraflardan birinin dava veya doğum sırasındaki yerleşim yeri mahkemesinde açılmaktadır. Düzenleme gereğince babalık davası, davacı ve davalının dava veya doğum anındaki yerleşim yeri mahkemesinde açılmak durumundadır. Davanın taraflarının hiçbirinin Türkiye’de yerleşim yerinin bulunmaması durumunda, yetkili mahkeme 5718 sayılı MÖHUK m.41 hükmüne göre tespit edilecektir.
BABALIK DAVASINDA İSPAT YÜKÜ
A. Genel Kural
Evlilik birliği dışında doğan çocuğun babasının kim olduğunun hükmen belirlenmesi, babalık davasının konusunu oluşturmaktadır. Bu durumda, evlilik dışında doğmuş bir çocuğun, babası olduğu iddia edilen davalı erkekten olup olmadığının ispatlanması gerekmektedir. Bir yandan davalı erkeğin anne ile cinsel bir ilişkide bulunup bulunmadığının, diğer yandan ise çocuğun bu cinsel ilişkinin ürünü olup olmadığının kesin olarak belirlenmesi gerekmektedir. İspat bu açıdan büyük önem taşımaktadır. Türk Medeni Kanunu’nun 6. maddesi gereğince, babalık davasında ispat yükü davacıya düşmektedir. Davacı, çocuğun iddia ettiği erkek kişiden olduğunu ispat etmek zorundadır. Kanunda aksine bir hüküm bulunmaması durumunda, taraflardan her biri hakkını dayandırdığı olguları ispat etmekle yükümlü kılınmıştır. Açılan babalık davası ile çocuğun davalıdan olduğunu iddia eden ve babalık hükmü almak isteyen davacı, öncelikle iddiasını ispat etmek durumundadır. Fakat bu iddianın ispatlanması oldukça güç olduğundan, kanun koyucu ispata bir nebze kolaylık sağlamak amacıyla babalık karinesini öngörmüş; bunun yanında davalının bu karineyi çürütebilme imkânlarını da düzenlemiştir.
B. Babalık Karinesi
Babalık davasında, davacı üzerine düşen ispat yükü sebebiyle davalı ile çocuk arasındaki kan muayenesi ya da genetik incelemelerin yapılması suretiyle soybağının kurulmasını talep etme hakkına sahiptir. Bu yolla, davalının baba olduğunu doğrudan ispatlamak bir anlamda kolaylaştırılmıştır. Ancak bu imkâna sahip olmayan ya da bu yola başvurarak ispatlamak istemeyen davacılar bakımından, kanun koyucu Türk Medeni Kanunu’nun 302. maddesi gereğince “babalık karinesi” düzenlemesini kaleme almıştır. Günümüzde gelişen tıp ve teknoloji sayesinde babalık karinesine başvurmaya artık gerek kalmadığı, davacının mahkemeden birtakım inceleme ve testlerin yapılmasını istemek suretiyle davasını ispat etme imkânına kavuştuğu bilinmektedir.
TMK m. 302/1 gereğince, davalının, çocuğun doğumundan önceki üç yüzüncü gün ile yüz sekseninci gün arasında anne ile cinsel ilişkide bulunmuş olması, babalığa karine olarak sayılmaktadır. Davacının, babalık karinesine başvurabilmesi ancak çocuğun annesinin bu kritik dönem -gebe kalma süresi ya da ihtimal devresi olarak adlandırılan süreçte- davalı ile cinsel bir ilişkide bulunduğunu ispat etmesine dayanmaktadır. Bu dönemde bir defalık cinsel ilişkinin dahi yaşanmış olması, babalık karinesinin varlığına işaret olarak kabul edilmektedir. Cinsel ilişkinin ispatının her türlü delille yapılması mümkündür. Hayatın olağan akışı sebebiyle cinsel ilişkiye girildiğinin doğrudan ispat edilmesi çok zor olduğundan, bu konuda hâkimin takdir yetkisi büyük önem taşımaktadır.
Babalık karinesinin çürütülmesi bakımından, davalının bu karineye karşı çocuğun babası olmadığını ispatlaması gerekmektedir. Belirtilen kritik süre içinde çocuğun babası olmasının imkânsız olduğunu kanıtlayan davalı, babalık karinesinin çürütülmesini sağlamış olur. Öğretide “babalığın imkânsız olduğu defi” olarak da nitelendirilen bu durumda, davalı erkek bu kritik dönemde anne ile cinsel ilişkiye girmediğini kanıtlamak ve baba olma ihtimalinin imkânsız olduğunu ispatlamak suretiyle, cinsel ilişki ile davaya konu çocuğun doğumu arasında illiyet bağının bulunmadığını ortaya koymak durumundadır.
Diğer taraftan, Türk Medeni Kanunu’nun 302. maddesinin 3. fıkrası gereğince davalı, çocuğun babası olmasının olanaksızlığını veya bir üçüncü kişinin baba olma olasılığının kendisininkinden daha yüksek olduğunu ispat ederse, karine geçerliliğini kaybetmektedir. Bu düzenleme, davalıya iki farklı imkân tanımaktadır. Birincisi, çocuğun babası olmasının imkânsız olduğunu ispatlamak; ikincisi ise, bir üçüncü kişinin baba olma olasılığının kendisininkinden daha fazla olduğunu ortaya koyarak babalık karinesini çürütmektir.
Çocuğun babası olmasının imkânsızlığı yoluyla karinenin çürütülmesinde, davalının ispat etmesi gereken husus, çocuğun kendisinden olmadığını; kendi cinsel ilişkisi ile çocuğun doğumu arasında bir illiyet bağının bulunmadığını ortaya koymaktır. Davalı, bu yolla baba olmadığını kanıtlayarak soybağının kurulmasını engelleyebilir.
Babalık karinesini çürütmek isteyen davalının, çocuğun babası olmadığını kanıtlayan kesin delilleri mahkemeye sunması gerekir. Davalının babalığının şüpheli olduğunun ispatlanması, babalık karinesinin çürütülmesi için yeterli bir dayanak olmadığı hâkim tarafından dikkate alınmaktadır.
İkinci bir yol ise, üçüncü bir kişinin baba olma olasılığının kendisininkinden daha fazla olduğunu ispatlayarak babalık karinesinin çürütülebilmesidir. Bu durum, cinsel ilişki ile doğum arasındaki illiyet bağını ispat edemeyen davalının başvurabileceği, kanunen düzenlenmiş bir husus olarak karşımıza çıkmaktadır. Babalık karinesinin çürütülmesinde davalı taraf, üçüncü bir kişinin çocuğun annesiyle gebe kalmayı sağlayacak nitelikte ve kritik sürede cinsel ilişkide bulunduğunu ispat etmek durumundadır.
Davalı dışında çocuğun annesiyle cinsel ilişkiye giren kişilerin birden fazla olması durumunda ise, davalıya nazaran baba olma olasılıklarının daha fazla olup olmadığının, davalı ile her bir üçüncü kişi açısından ayrı ayrı değerlendirilmesi gerekmektedir.
C. Bilimsel Deliller ve DNA Testi
Modern yargılama pratiğinde en belirleyici delil DNA testidir. Hâkim, genetik inceleme amacıyla tarafların bedeninden örnek alınmasına karar verebilir. HMK m. 292 gereği, örnek vermekten kaçınılması hâlinde bu husus davalı aleyhine bir takdir sebebi olabilir [10]. Nitekim Yargıtay, DNA testi sonucunun neredeyse kesin delil niteliğinde olduğunu kabul etmektedir [11].
BABALIK DAVASININ SONUÇLARI
A. Soybağının Kurulması
Dava kabul edildiğinde, çocuk ile baba arasında yasal soybağı ilişkisi kurulur. Bu ilişki, doğumla kurulan soybağı gibi hüküm doğurur (TMK m. 282).
B. Mali ve Kişisel Sonuçlar
Bu sonuçlar hem özel hukuk ilişkilerini hem de nüfus kayıtları gibi kamu hukuku alanlarını etkiler. Ayrıca bu davaların hem çocuk açısından hem de ana bakımından sonuçları bulunmaktadır.
Netice itibariyle; babalık davaları, yalnızca bireyler arası soybağının tespitine ilişkin bir hukuki süreç olmanın ötesinde; çocuğun temel hak ve özgürlüklerinin güvence altına alınması, toplumsal düzenin korunması ve hukuk güvenliğinin sağlanması açısından da son derece önemli bir yere sahiptir. Ancak dava sürelerine ilişkin yasal sınırlamalar, delil temininde yaşanan zorluklar ve tarafların özel hayatına ilişkin mahremiyetin korunması gerekliliği, bu davaların hem hukuki hem de pratik açıdan karmaşık bir yapıya sahip olmasına yol açmaktadır.
Bu sebeple, mevcut hukuk sisteminin bir yandan uygulamadan kaynaklanan bu zorluklara çözüm üretebilecek esnekliği barındırması, diğer yandan da her durumda çocuğun üstün yararını gözeten bir yaklaşımı esas alması gerekmektedir.
Babalık davalarının, hem teknik yönü hem de sosyal etkileri itibarıyla uzmanlık gerektiren bir alan olduğu açıktır. Bu alanda daha kapsamlı bilgi ve profesyonel destek almak isteyen ilgililerin hukuk büromuzla iletişime geçmeleri tavsiye olunur.
Av. Ahmet AVŞAR (LL.M.)
Arb. Av. Büşra BAYRAKTAR
KAYNAKÇA